17 Aralık 2014 Çarşamba

Tek Bacaklı Kukla !

Alone: Broken Puppet by Tricheuse, DeviantArt

Tek Bacaklı Kukla


İplerimizi çekiyorlar
Tanrıların oğulları doğdular mı ki?
Dans etmenin zamanı geldi mi,
Siz yalnız çocuklar?

Hepinizin yol göstericisi olabilirim 
Cehennemin kapısına giderken.

Tek bacaklı kukla
Serçe parmağını uzat da 
Keseyim kökünden
Ne de olsa çay içerken
Kaldırmana gerek kalmayacak...


Yazan:Melike Aslı Şahinsoy
Kitap: Kara Şiir Antolojisi


9 Aralık 2014 Salı

Şeytan Kız Kardeşler The Ross Sisters!


Bugün herkese bu video ile günaydın demek istiyorum. Eminim aranızda görenleriniz olmuştur ama internet dünyası bir derya ve gözden kaçıranlar için ben de paylaşmak isterim.

1944 yılından geliyor video.. ve yıldızları The Ross Sisters! Nam-ı diğer Exorcist kardeşler:) 

The Ross Sisters

Videonun özellikle 1. dakikasından sonrasını izleyin.. Kapanış kısmını da sakın kaçırmayın, sonuna kadar izleyin. Acayipler! Gerçekten inanılmaz bir şov ve özellik. Bence kemikleri yok:) Ya da lastik olmuş zamanla o kemikler..

Oldukça ürkütücü ve gerçekten mükemmeller! 

İşte karşınızda The Ross Sisters ve şarkıları "Solid Potato Salad!"




30 Kasım 2014 Pazar

KAN İÇİCİ

Victoria Frances The Gothic Wonder
Biraz daha iç

Senin için hazırladığım kandan

Demir ihtiyacını karşılasın

İçerdiği candan…

O sırada girsin kedi

Odanın buğulu camından,

Üzerinde “kesildi” yazsın

Bakınca görülebilsin zarından.




Yazan:Melike Aslı Şahinsoy

11 Eylül 2014 Perşembe

MAVİ KELEBEK

blue butterfly


Meleklerinin hepsini ortadan kaldır

Yoksa onları öldürmek zorunda kalacağım

Yüreğim havada asılı kaldı

Ruhum ise dallarına takıldı

Hiçbir zaman gidemeyeceğim

Tanrım biraz güç ver

Gelecek yaşamımda

Bir kelebek olarak doğmam için.

Aynı gün hayat bulup

Aynı gün ölmem için.


Yazan:Melike Aslı Şahinsoy


5 Eylül 2014 Cuma

Çok Özel Bir Teslimatınız Var: Bebek!

Bu resme bir bakın... İlk gördüğünüzde aklınıza gelen nedir?
Evet, yanlış görmüyorsunuz bu bir bebek postası:)

Bu fotoğraf National Postal Museum' da mevcut 

Resimde gördüğünüz adam bir postacı ve omzunda asılı olan da posta çantası. İçinde oturan şirinlik abidesi de postalanan bir çocuk.. Bu resim bu servisin yasaklanmasından sonra ironik amaçla çekilen temsili bir fotoğraf. 

İnanılır gibi değil ama 1900'lü yılların başında gerçekten kısa bir süre de olsa uygulanan bir uygulama bu. Ya geçmişte herkes çok dürüsttü, çok ahlaklıydı ya da ebeveynler çok fazla cesaretliydi, ya da vurdumduymazdı. Anlaşılır gibi değil..

1913 yılında ABD'de USPS (U.S. Parcel Post Service) tarafından hayata geçirilen bu uygulama ile kısa bir süreliğine de olsa az sayıda çocuk uzakta yaşayan büyükanne ve büyükbabalarına postalandı. Çocukların giysilerine iliştirilen ve damgalanan bir pul yoluyla hem de... Tren yoluyla veya dönemin posta arabalarıyla birer paket gibi taşındılar. Düzenlemelere göre paketin 50punds üzerinde olmaması koşulu vardı evet, ama zaten bebekler de bu rakamın altındaydı ve taşınamaz diye bir gerekçe de yoktu. Ve yaptılar!

May Pierstorff 1914 yılında, servisin başlamasından 1 yıl sonra 6. yaşgününde Grengeville'den 73 mil uzaklıktaki Idaho'ya büyükannesine ve büyükbabasına sadece 53 sente postalandı. May'in durumunda daha sonraları aileleri tarafından yapılan açıklamada postayı götüren kişinin bir akrabaları olduğu söylenecekti. Tabi ki aynı durum bu servisin ilk kurbanı olan Ohiolu Batavia için geçerli değildi. O da sadece 15 sente postalanırken bir de 50 dolara sigortalandı. 
May-91-2130
May Pierstorff, en ünlü posta çocuklardan
O dönemin düşüncesi neydi bilinmez ama sanırım çocuklarla yapılan seyahatlerin zorluğundan yola çıkarak ya masrafları azaltmak ya da bencil anne-babaların eziyet çekmelerini engellemekti. Çocuklarını verdikleri postacıya nasıl güvendikleri ve o kadar uzun yollarda çocuklarına ne olduğu konusu ise merak konusu. Bu şekil de olan çocuk postalarının sayısı tam olarak nedir bilmiyorum ama otoriteler bunu yasaklayana kadar- ki posta kurallarının ihlal edildiği gerekçesiyle yasaklanmış, başka bir nedenden ötürü değil yani:)- bilinen 6-7 çocuk postası olduğu söyleniyor. Amerikan kaynaklarında daha fazla bilgi bulunabilir elbette.

Children-97-1198



bu resimde de işi daha da ileri götürerek "bir de postanızı bırakın bebekler taşısın, dağıtsın" izlenimi veriliyor. Bu fotoğraf da mizahi temsili bir başka fotoğraf olarak raflarda yerini almış.

24 Temmuz 2014 Perşembe

The Expendables 3 kadrosu çayda



Vanity Fair dergisi için gerçekleştirilen "The Expendables 3" fotoğraf çekiminin kamera arkası görüntülerinden biri..  Oldukça güzel ve samimi bir kare olduğunu düşünüyorum. Sağ tarafta devler, solda ise yeniler:) Kellan Lutz'un Harrison Ford'a olan içten ve bir o kadar da hayranlık dolu o mutlu bakışı hemen hemen herşeyi anlatıyor zaten. Kellan Lutz'un facebook sayfasında karşılaştığım bu fotoğraf çok hoşuma gitti, paylaşmak istedim.

Kadro zaten bu kadar güçlü olunca fotoğraflar da bir o kadar iddialı oluyor. Mel Gibson'ın sakalı ilginç olmuş bu arada:)

Daha fazlası ve Vanity Fair'in filmin ünlüleri ile yaptığı çekimleri görmek için:  http://vnty.fr/1mb6gwt

Salyangozun Yeri'ni Keşfedin!


Herkese merhaba...Sizlere güzel bir haberim var. Çaydanlık Fokurdarken, Tanrım Evleniyorum, Mantarın Maceraları ve We're So Retro bloglarım için bir dükkan yarattım ve sizi çok eğlenceli bir yolculuğa çıkarmak için eğlenceli bir web sitesi tasarladım. İsmini de Salyangoz Hikayemizden yola çıkarak "Salyangozun Yeri" koydum. 



İlk olarak 2008 'de yazmaya başladığım blog yazılarım zamanla farklı konseptlere kaymaya ve çeşitli ilgi alanlarına yönelmeye başladı. Aynı anda birçok şeyle ilgilenen ben, herşey birbirine girmesin, okuyucularım rahat etsin ve herkes kendi ilgisini çeken unsurları kolayca takip etsin diye, izleyici sayımı bölmek pahasına da olsa çeşitli bloglar açarak farklı konseptleri birbirine karıştırmamaya çalıştım. Bloglarımda zaman zaman konularla ilgili kendi beğendiğim konsept ürünleri de paylaşmaya başladım.  
  

Özel zevklere yönelik sıradışı fikirler ve objeler sizlerin de vazgeçilmezi oldu ve "ben bunu nereden bulurum? ama ben yurtdışından alışveriş yapamam ki" gibi sorularla bana geldiniz. Bazen sizler için o ürünlerden kendi imkanlarımla temin de ettim. 

Sonunda tüm bloglarımda ilgi gören ve talep edilen ürünlerden yola çıkarak Salyongozun Yerini açmaya karar verdim.

Çok keyif aldığım bloglarımla beraber artık sizler için bu dükkandayım:) Artık sadece fikir vermiyor aynı zamanda talepleriniz üzerine çok eğlenceli, çok farklı, birbirinden güzel ürünleri sizler için getiriyorum. Haydi çok çılgın alışverişler:)

SALYANGOZUN YERİ için TIK TIK! 



Bu da facebook sayfası https://www.facebook.com/salyangozunyeri

18 Temmuz 2014 Cuma

Bu Dünyaya Çocuk Doğurmak!


bir yanda kumsalda top oynayan masum çocukların üzerine bomba atarak onları katleden ve anne babaları, insanlığı perişan edenler; bu duruma göz yuman ve destek olan tüm ulus devletler;

bir yanda nakliye uçağı vurduk diye bile bile koskoca uçağı düşürüp 280 kişiyi öldürenler, 

bir yanda oy uğruna ülkesini ve tüm değerleri satanlar ve gözü kapalı herşey boyun eğip benliklerini yitirenler,

hakkını ararken, bakkala giderken, cenazede saf tutarken kör bir kurşuna kurban gidenler,

anlık zevkler uğruna küçücük bedenlere tecavüz eden ve ruhlarını şeytana satanlar... 

ve daha niceleri.. 

bu dünya artık yaşanmaz oldu çıktı. 

bu dünyada çocuklara ve çocuk olmaya yer kalmadı artık. bu dünyada çocuk olmak bile suç artık...  

başka bir gezegende hayat bulunursa o zaman orada çocuk doğuracağım..burada değil!

23 Mayıs 2014 Cuma

LINE ile sevdiklerinize ücretsiz internet hediye edin!

Dünyanın önde gelen mobil platformu LINE, 50MB ücretsiz internet olanağı sağlayarak kullanıcılarının iletişim olanaklarını artırmalarına ve birbirleriyle dayanışmalarına katkıda bulunuyor.  Mesajlaşma, yüksek kalitede sesli ve görüntülü arama, sesli mesaj, fotoğraf ve lokasyon göndermeyi bir arada ve ücretsiz sunan LINE, kullanıcılarına 50 MB’lık interneti ücretsiz sunmakla kalmıyor, aynı zamanda  internet paketi kazananlara isterlerse bunu başkalarına hediye etme olanağı da yaratıyor.

Yalnızca LINE kullanıcılarına sunulan kampanyaya katılmak için çok basit ve eğlenceli bir yol bulunmuş:
Öncelikle telefonunuza LINE’ı indirmeniz gerekiyor: http://line.me/tr/download

1) Etkinlik haftası olan 26 Mayıs - 1 Haziran tarihleri arasında LINE      arkadaşlarınıza en az 3 farklı günde mesaj, sticker ya da fotoğraf gönderin.

2) Mesaj gönderdiğiniz her gün için 1 puan kazanacaksınız.

3) 3 puanı topladığınızda, ücretsiz 50 MB internet sizin olacak!

Gerekli puana ulaştıktan sonra LINE Türkiye resmi hesabı tarafından iki hafta içerisinde bilgi mesajı alacaksınız. Mesajda belirtilen alana internet paketinin yüklenmesini istediğiniz telefon numarasını girmeniz yeterli. İnternet paketi giriş yaptığınız anda geçerli olacak ve 24 saat boyunca kullanılabilecek. Bilgi mesajının size ulaşabilmesi için LINE Türkiye resmi hesabını arkadaşınız olarak eklediğinize emin olun. Bunun için; LINE’ın ana menüsünde yer alan Diğer/Daha Fazlası > Resmi Hesaplar bölümünü kullanabilirsiniz.

50 MB’lık internet paketi, Turkcell abonesi numaralar tarafından kullanılabiliyor.  “Ama benim hattım Turkcell değil” diyorsanız üzülmeyin, bilgi mesajıyla birlikte gelen formu doldururken arkadaşlarınız ya da sevdiklerinizin numarasını girerek kazandığınız internet paketini onlara hediye edebilirsiniz.

Ücretsiz internet paketinize hemen sahip olmak için LINE yükleyin! http://line.me/tr/download

Bir boomads advertorial içeriğidir.

17 Nisan 2014 Perşembe

Annette Kellerman kim mi?

File:AnnetteKellermanRecumbent.jpg
Annette tam boy mayosunun içerisinde poz verirken
Annette Kellerman kim mi?

Annette Kellerman 1886 yılında doğup 1975 yılında hayata gözlerini yummuş, Avusturalyalı bir yüzücü, vodvil oyuncusu, film yıldızı ve bir yazar. 

Onu farklı kılan birçok dalda olan başarılarının yanısıra, İLK KEZ TEK PARÇA BİR MAYO giymesi olmuştur. Dönemin standartlarına karşı çıkarak kadınların pantolonla değil de güneşlenirken, denizde veya havuzda yüzerken tek parça bir mayo ile sokağa çıkabileceğini savunup, bunu giyip dolaşmış, yüzmüş ve ardından gelen başka kadınlara örnek teşkil etmiş ilk kadın.

İşte retro mayolarımızın nereden geldiğini unutmamak için paylaşmak istediğim fotoğraf ve kadın. Annette Kellerman ilk kez 1907 yılında tek parça mayo giymenin kadınların hakkı olduğunu savundu ve "ahlaksızlık" suçuyla tutuklandı.

Annette Kellerman promoted women’s right to wear a fitted one-piece bathing suit, 1907… She was arrested for indecency.



21 Mart 2014 Cuma

Christian Bale ve Fiziki Dönüşümleri




American Hustle'ı izledim geçenlerde. Türkçeye Düzenbaz diye çevrilen, başrollerinde adamım Christian Bale ve diğer bir yakışıklı Bradley Cooper'ın oynadığı, Oscar'a aday gösterilen ve birçok akademi ödülü götürmüş olan film... Ben çok eğlenerek ve severek izledim filmi. Christian Bale'in koca göbekli, kelimsi garip saçlı hali ve muhteşem gözlükleriyle dahi size ne kadar çekici gelebileceğine şaşırıp, Bradley Cooper'in saçlarını bigudilerle sardığı anlarda ona sempati de duyabildiğiniz bir filmdi.  Filmin baş kadın oyuncusu da gayet başarılı ve seksi Amy Adams idi bu arada...Ama konumuz o değil:) 

American Hustle ekibi


Bradley Cooper- American Hustle
Christian Bale - American Hustle

Konumuz; vücudunu her film için şekilden şekile sokabilen, deli gibi kilo verip alabilen, hem de çocukluğundan beri oyunculuğuyla göz dolduran ama benim gönlümde, Velvet Goldmine'da oynayarak taht kurmuş olan Christian Bale. Aşağıda 2000 yılından 2012 yılına kadar kendisinin geçirdiği fiziki dönüşümleri görebilirsiniz. Ayrıca son filmi için Christian'ın aldığı kilolara inanamayacaksınız. Eğer filmi izlemediyseniz lütfen izlerken, o görüntülerin gerçek olduğunu aklınızdan çıkarmayın. American Hustle için tam 22 kilo almış Christian Bale ve bunları ardarda yediği çizburgerlere borçluymuş:) Peki bu kiloları sonradan nasıl bu kadar çabuk verebiliyor, şaşırmamak elde değil!


İşte çeşit çeşit Christian Bale..





Bir de Velvet Goldmine Christian'ı vardır ki o bir başkadır benim için:) Bilenler bilir, Velvet Goldmine deyince akan sular durur bende:) 

In the end, all that matters is "the style"
Tarz her zaman kazanır!






Christian Bale- Velvet Goldmine

6 Şubat 2014 Perşembe

Hayatında Hiç Hamburger Yememiş İnsanların Belgeseli


Burger King tarafından hazırlanan bu mini belgesel her ne kadar reklam odaklı olsa da beni epey etkilediğini itiraf etmeliyim. Ama etkilendiğim konu videodaki insanların masumiyeti ve misafirperverliği oldu. 

Burger King'in bağıra bağıra reklamını yapmaması, sadece 2-3 kez görünen Burker King logosu, ve Whopper ve McDonalds!ın Big Mac'i arasında daha fazla tercih edilen Whopper- ki burada Big Mac tercih edenler de gösterilerek haksızlık yapmadıklarını vurguluyorlar- bu belgeselin itici bir gösteri olmasını engellediği gibi, bir de sizin hayatlarında ilk kez hamburger yiyip bu tadı deneyimleyen insanların yüzündeki ifadeye odaklanmanızı sağlıyor.

Belgeselin sonundaki kişinin "I like seal meal better" demesi ise olaya son noktayı koyuyor. 
-Ben fok balığı yemeğini daha çok seviyorum.

Bu cümle aslında çok şey anlatıyor: 
a) hamburgeriniz güzel olabilir ama bizim yemeğimiz daha iyi
b) sizi burada istemiyoruz biz kendi halimizde çok iyiyiz
c) biz size gelin demedik ki, biz denek miyiz?


Bu belgesel 3 türlü seyredilebilir..

1. Amerika kapitalist düzeninin ve süper güçlülüğünün altını bir kez daha çiziyor. Çünkü süper güç, 3. dünya ülkelerine, "medeni" "ilkel"e, global yerele "hamburger" yoluyla "medeniyet" götürüyor. 

2. Dünya devi bir firma - "ücra" köşelerde bile bizi tercih ediyorlar, alışmamış damaklara bile ulaşabiliyor lezzetimiz- diyor ve güzel bir reklam yapıyor. 

3. O, dünyanın çeşitli uçlarında yaşayan insanların masumiyetlerini kaybetmeden, "farklı" olanı deneyimlemelerine ve test ettikleri lezzet karşısında mutlu olmalarına tanıklık ediyoruz ve biz de "hamburger"i yedikleri ve bu lezzetten mahrum kalmadıkları için mutlu hissediyoruz kendimizi.

Dünyanın dört bir tarafında ne kadar da güzel insanlar olduğunu görüyor ve mutlu yüz ifadelerinde kayboluyoruz bu videoda. Ve bence belgeselin en güzel yanı da bu. Hamburgeri keşfetmeye çalışan merak dolu bakışlarını ve gelen ekibi sevgiyle karşılamalarını izliyoruz. Bu anlamda, tüm önyargılarımdan sıyrılarak bu belgeseli ilginç ve başarılı bir çalışma olarak gördüğümü itiraf etmeliyim.

Umarım, bu belgesel -içinden reklam boyutunu çıkararak konuşuyorum - sadece "antropolojik" bir çalışma olarak kalır ve farklı amaçlar taşımaz. Zira oldukça sağlıklı beslenen ve yüzlerinden sağlık akan bu insanları "obezite" odaklı beslenmeye davetiye çıkaracak bir ürünle tanıştırarak aklımıza "acaba buralara da birer Burger King ya da MacDonalds kurarlar mı? Pazar araştırması mı yapıyorlar? Yeteri kadar global değiller mi? Ulaşacak hedefler kalmayınca gözlerini buralara mı diktiler?" gibi sorular getirmezler.



5 Şubat 2014 Çarşamba

"AŞK KALPLERİN CENAZESİDİR" - Tribute to "Funeral Hearts" of Him...

Sevgililer Günü hatrına Him'den gelsin: "Love is the funeral of hearts"-- Karakalem sayı 8, Ekim 2008 yazımdan..



GÜNAHLARINI DA YANINDA GETİR VILLIE, BEN SENİN TENİNİ BEYAZ
SEVİYORUM…

Macar kadınlarının nam salmış kızıl saçlı, ateşli karakteri, Drakula’yı ve Bathory’i bağrından
çıkarmış kan ve güzelliği, Finlandiya’nın soğuk ikliminin şekil verdiği dondurucu güzellikteki
beyaz teni ile sevişir… Bu uyumdan, yüzünde ve tok sesinde taşıdığı tüm gotikliği ile bir mucize doğuverir...

Günahlarını da yanında getir Villie,
Ben senin tenini beyaz seviyorum
Süt gibi kokmasını

Küçüktüm ufacıktım, Ville Hermanni Valo’ya bu satırları yazmıştım… Bir adamın güzelliği
karşısında hiç böyle büyülenmemiştim… Sahnedeki karizması; tüm hücrelerime inen, içime
işleyen, tüyler ürperten sesi; dudaklarıyla seviştirdiği sigarasını içine çekişi… Hepsi birbirini
tamamlayan bir ritüelin parçalarıydı sanki…

Rüyamda bana şarkılar söylediğini görürdüm…

…Sol elinde biran, sağda ise, dudaklarınla seviştirdiğin sigaran Villie, gözlerin kısık, kafan
karışık, dumanlı. Öylece salınmasın müzik eşliğinde, saçların dağılmış… Siyah kolları uzun
hırkan, bir omzundan düşer gibiyken -hangisi olduğu önemli değil inan-mırıldanmalısın yine,
tam da bizi anlatan, senin herkesten güzel söylediğin “Wicked Game” şarkısını… Bakmalısın
delici gözlerinle, acımasızca, bir o kadar da istekli… Sigarandan bir nefes çekip, ölmüş gibi
yorgun ama bir o kadar iyi, bir melek kadar hafif, yanıma yaklaşmalısın…

Kırmızı kadifeni giy Villie,
Ben senin tenini beyaz seviyorum,
Süt gibi kokmasını…





VE LOVE METAL YARATILIR…

Villie tarafından salt sevgiliye ve aşka yazılan şarkılar ve HIM’in müziği ortaya Love Metal diye bir alt kategori çıkardı ve bu tarzın tanımını oluşturdu. Grubun kendine has gotik ve melankolik stili, geldikleri soğuk İskandinav iklimi ile paralel olarak tüm video kliplerinde de kendini gösterdi.

Kliplerinde genelde mistik mekanlar – The Sacrement, Buried Alive By Love, And Love Said No, In Joy and Sorrow’da olduğu gibi gotik bir şato veya bos büyük barok tarzda bir ev-, soğuk beyazlığın hakim olduğu karlı veya buzlu ortamlar –Join Me In Death, Wicked Game, The Funeral of Hearts’taki gibi buzdan bir kale, karlı bir orman- hakim olup, giyilen kıyafetler de bu soğuk mizaçları daha da baskın karakterler haline getirir. Beyaz tenlerine tezat, solgunluğu daha da öne çıkaran genelde siyah tonları kullanılır kliplerde. Zaman zaman kırmızı kadife, tüller, danteller, fularlar da sahneye anlam katan diğer gotik öğelerdir.
“AŞK KALPLERİN CENAZESİDİR”

                                              
Fince’de Valo, ışık anlamına geliyor. Bu anlamda soyadıyla bir uyum içerisinde parlıyor Villie
sahnede… Yazdığı müthiş şarkı sözlerindeki melankolik, gotik havanın ve içinde barındırdığı
dipsiz karanlığın yanı sıra, en sevdiği filmin The Nightmare Before Christmas olması ve idolleri arasında Edgar Allen Poe’nun bulunması nedeniyle Karakalem okuyucularından ayrıca bir saygıyı hak ediyor diye düşünüyorum.

Love is the funeral of hearts and an oath for cruelty ” der Villie bize, “Aşk kalplerin cenazesi ve zalimlik için bir yemindir” ve tam da burada anlatmak istediği, aşık olmanın insanın kalbini öldürdüğüdür… Zalimliğin sınırlarını zorladığı yerdir aşk… Aşk şefkat için bir yalvarış, bir yakarıştır. O kalp artık senin değildir, bir tabuta konmuş ve yakılmayı beklemektedir. Bu anlamda aşk, kalplerin cenazesi, aşıkların da katilidir.

Şarkı sözlerinin hiç bu kadar melankolik ve romantik olduğu olmuş muydu? “Hayallerinin ve umutlarının tepesi üzerinde parlayan güneşti kız; oldukça kırılgan, seni ışığıyla boyayan aydı erkek; savunmasız ve solgun

SAHNEDE: GONE WITH THE SIN!

HIM’in Amerika’da altın plak kazanan ilk Finli rock grubu olmayı başarmasında, solisti
Villie’nin yazdığı melankolik; damardan sözleri kadar, güçlü karizmasının da etkisi oldukça
büyüktür.
rock am ring- "gone with the sin"
Bu karizmanın tavan yaptığı ve Villie’nin görüntüsünün kafama kazındığı anlardan biri,
Rockpalast’ta gerçeklesen MTV’nin düzenlediği Rock am Ring konserinde tam da Gone With the Sin’i seslendirdiği zamandır. O derin elektrogitar solosu eşliğinde, sislerin arasından belirir üzerinde “your pretty face is going to hell” yazılı uzun ceketi, bembeyaz yüzüne doğru esen hafif rüzgar ile savrulan saçları ve husky gözleri… mikrofona yapışan dudaklarından dökülen “I love your skin ohh so white” sözleri… Tanrım! O nasıl bir ses? Nasıl derin, nasıl iç gıcıklayıcı…

Şarkıya başladığı anda yok oluyorsunuz, ayağınızın altından toprak kayıyor ve bir girdap alıyor sizi içine, dönmeye dönmeye ve dönmeye başlıyorsunuz… adamın güzelliğinden, sesinden sarhoş, şarkının sözleri sizi defalarca kurşunluyor sanki… öyle acayip bir şarkı Gone With the Sin, öyle acayip bir adam Villie…



OYNAMAK İÇİN KÖTÜ BİR OYUN BU VILLIE

Villie Hermanni Valo’nun biyografisine burada değinmedim, internette her yerde bulunabilecek bir şeyi yazmanın anlamı olduğunu düşünmüyorum. Zaten eminim takipçileri bunları çoktan biliyorlardır. Artık Villie’nin bir zamanlar babasının erotik shop’unda çalıştığını ve biyoloji öğretmenine bile ürün sattığını bilmeyen kalmamıştır herhalde.
Asıl önemli olan, Villie’nin geçmişinden çok, su anda üzerimizde yarattığı etkidir. Bize verdiği sersemlik duygusu ve bundan kurtulmak istemeyişimiz aksine ona kolayca teslim oluşumuzdur. Ulaşamayacağınız bir güzelliğe duyulan özlemdir ve erişilemez bir hayal olduğu için bu kadar güzel olmasıdır önemli olan. Sahnede kendinden emin, cool, bir o kadar sert ama bir melek kadar ruhsal ve kutsal Villie. Bazen bir uyuşturucu gibi, bağımlılık yaratıyor… Bıraksanız da, zaman zaman azar dozlarla almanız gerekiyor. Yavaş yavaş, sakin, hüzünle karışık… Acımasız aska karşı…

Oynamak için tehlikeli bir oyun bu Villie… Oldukça mazoşist… Hem aşka düşmek istiyorum,
hem de canımı çok acıtıyor. “What a wicked game to play” Villie, hiç böyle hissetmemiştim, kötü olduğunu bile bile seni düşlüyorum. Benim böyle hissetmeme izin verdiğin için suçlusun, aşk hakkında gerçekleri söylediğin için günaha girdin Villie. “Burry me deep inside your heart” dediğin için gömüyorum aşkımı kalbimin en derin mahzenlerine, kapatıyorum üzerini buzdan demirlerle. Benimle ölüme katılır mısın, dünya yanarken ben rüzgar olmak istiyorum desem, beni dönüştürebilir misin? Evet aşk yüzünden canlı canlı gömüldüm Villie, bunu anlattığın için suçlusun, bunu yüzüme vurduğun için günaha girdin Villie.

Ama yine de; sol elinde biran, sağda ise, dudaklarınla seviştirdiğin sigaran… Gözlerin kısık,
kafan karışık, dumanlı… Öylece salınmasın müzik eşliğinde, saçların dağılmış… Sigarandan bir
nefes çekip, ölmüş gibi yorgun ama bir o kadar iyi, bir melek kadar hafif, yanıma
yaklaşmalısın…

Günahlarını da yanında getir Villie,
Ben senin tenini beyaz seviyorum
Süt gibi kokmasını
Kırmızı kadifeni giy Villie,
Ben senin tenini beyaz seviyorum,
Kanının şarap gibi tatmasını…



LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...