29 Aralık 2010 Çarşamba

Sezen Aladağ ile Longplay...

"İstanbul'da Rock Kültürü: Yeraltından Yeryüzüne" Sezen Aladağ ile "Long Play" 94.5 RockFm'deydi...


Sezen Aladağ ile dünya rock müzik tarihine ve her yönüyle rock'n'roll kültürüne genel bakış...

Long Play her Pazartesi 20:00-22:00 arası RockFM 'de!


E-mail: longplay@rockfm.com.tr
İnternetten dinlemek için: http://www.rockfm.com.tr

23 Aralık 2010 Perşembe

Seninki kaç santim? - Greenpeace

Seninki kaç santim? - Greenpeace: "2050’de dünyadaki balık stokları tükenecek. Denizleri hala sonsuz bereket kaynağı olarak görüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Büyük balıkların %90’ı çoktan yakalandı. Toplam balık stoklarının %60’ı bitti. Gerı kalan %40 ise 40 yıl içinde son bulacak. Balıkların bittiği gün deniz yaşamı da bitecek."

16 Aralık 2010 Perşembe

1 Aralık 2010 Çarşamba

“İstanbul’da Rock Kültürü, Yeraltından Yeryüzüne” Clinart Yayıncılık’tan çıktı



BASIN BÜLTENİ

“İstanbul’da Rock Kültürü, Yeraltından Yeryüzüne” Clinart Yayıncılık’tan çıktı

İstanbul’da rock
yeraltından yeryüzüne nasıl çıktı?

Rock Yaşamı: Bir Tercih Meselesi

"Hayatı seç. Mesleğini seç. Kariyerini seç… Çamaşır makinelerini seç, CD çalarları, elektrikli konserve açacaklarını… Arkadaşlarını seç. Kıyafetlerini, bavullarını… Yaşamı seçmemeyi seç. Başka bir şeyi seç... Geleceğini seç."
Hodge (Welsh, Irvine. Trainspotting, 1993)

Yaşam içerisinde birçok alternatif barındırır ve kendi yaşamımızı yaptığımız seçimler doğrultusunda biz yaratırız. Mesele seçim yapmaktır. Kıyafet stilimizi, dinlediğimiz müziği, arkadaşlarımızı, yemeğimizi seçeriz ve tüm bu seçimler toplum içerisinde durduğumuz yeri belirler.
İstanbul’da 1980’li yıllarda genç rocker’lar da protest içerikli seçimlerini yapmışlardı. Giyim kuşamları ve dinledikleri müzikle bütünleşen yaşam tarzlarıyla bir alt-kültür oluşturdular. 1990’lı yıllar boyunca devam eden bu alt-kültür, o yıllarda müzik dünyasına hakim olan pop patlamasının gürültüsü ve popülerliği altında kendine özgü bir yaşam olarak akıp gitti.

Fakat Türkiye’de bireyler doğal aidiyetleri nedeniyle olduğu gibi, kişisel tercihleri nedeniyle de her an başlarını belaya sokma tehlikesi yaşarlar. 1990’lı yılların sonunda medyanın gündemine oturan satanist cinayetleri ve intiharlar rocker’ların başlarına mikro ve makro ölçekte çoraplar örmeye başladı.
O yıllarda kopan gürültü ve satanist olarak isimlendirilip dışlanan gençlerin yaşadıkları acıların 2010 yılına geldiğimizde artık esamesi okunmuyor. O yılları yakından yaşayanların tuhaf da bulacakları bu yeni durumun nedeni, sosyolojik bir dönüşümde yatıyor. Her nasıl olduysa, 2000’li yıllar ile birlikte, sunduğu yaşam tarzı büyük bir merak konusu olan rock müzik, bu kez günümüzün hızla tüketilen bir popüler kültür malzemesi haline geldi.

Rock kültürü ve rock müzik üzerine yazılarıyla tanınan Melike Aslı Şahinsoy’un İstanbul’da rock kültürünün dönüşümü üzerine hazırladığı bilimsel araştırma kitaplaştırıldı. Clinart Yayıncılık tarafından yayımlanan kitapta, rock kültürü ile ilgili kuramsal bilgilerin yanı sıra rock kültürü açısından 1990’lı yıllar ile 2000’li yıllar arasındaki farklılıklar irdeleniyor. 1990’lı yıllar boyunca bir alt-kültür olarak dikkat çeken rock kültürü, 2000’li yıllarda gündeme gelen Satanist cinayetleri ile farklı bir süreç yaşamaya başladı. Kitapta bu dönemde bir alt-kültürün üyeleri olarak haksızlığa uğrayan rocker’ların tanıklığına da başvuruluyor.
“İstanbul’da Rock Kültürü, Yeraltından Yeryüzüne”, 2000’li yılların başından itibaren bir alt-kültür olmaktan çıkan rock kültürünün popüler kültür ile buluştuğunu ve 1990’lı yıllarda yaşanan pop patlamasına benzer popüler bir başarı kazandığını anlatıyor.
Kitabın kuramsal bölümlerinde rock kültürü ve “ötekilik” kavramının ilişkisi irdeleniyor. Alt-kültür kavramının da bu bağlamda incelendiği kitapta, İstanbul’daki rock kültürü, rock yaşamının bir tercih meselesi olarak insanların yaşamındaki anlamı, İstanbul’un bir metropol olarak bu tercihler için nasıl bir ortam sunduğu, 1990’lar, 2000’li yıllar, popülerleşmenin kanıtı olarak stil sahibi olma talepleri,  yeraltından yeryüzüne çıkan bu kültürün belli başlı tavır değişiklikleri kitapta ele alınan önemli konular arasında.

Rock gruplarının listesi

“İstanbul’da Rock Kültürü, Yeraltından Yeryüzüne” kitabının arka kısmında, kitabın ele aldığı dönemde öne çıkan bazı rock gruplarının isimleri liste halinde yer alıyor. Bu listeyi yazar kişisel gözlemleri ve kaynaklarına dayanarak hazırlamış.
Uzun yıllardır özellikle kentli gençlik açısından önemli bir yaşam tarzı seçeneği olarak dikkat çeken Türkiye’deki rock kültürü hakkında çok az sayıda bilimsel araştırma olduğu göz önünde bulundurulursa, kültürel çalışmalar alanında akademik bir boşluğu dolduran bu kitabın mutlaka edinilmesi ve kütüphanelerde bulundurulması gerekiyor.



Kitaptan bir bölüm:

“İstanbul’da 1990’lar, rock müziğin alt-kültür statüsünü daha da besleyen pop kültürünün hakimiyeti altındaydı. Her ne kadar farklı alt dallara ayrılarak büyümeye başlamış olsa da, rock müziğin kamusal olarak ihmal edilmesi ve görmezden gelinmesi,  belli bir stile sahip olan gruplaşmaların oluşması, bu grupların birlikte zaman geçirebilecekleri mekânların ortaya çıkması ve yasal olmayan fanzinlerle bilgi paylaşımına yol açması bir nevi bu alt-kültürün oluşmasına izin verdi. 1990’lar trajik bir satanist olayıyla kapandı ve bunun sonuçları insanların rock müzikten şüphe duymalarına ama aynı zamanda da bu müziği merak etmelerine yol açtı. Medya bu olaylarla kendi gündemlerini öyle meşgul etti ki, bu da rock müziğin yeraltından yeryüzüne çıkmasına neden oldu.”


Editöre Not:
KİMDİR
Melike Aslı Şahinsoy

1982 yılında Balıkesir’de dünyaya gelen Melike Aslı Şahinsoy, 2004 yılında Marmara Üniversitesi İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Ardından Budapeşte’de Central European University’de burslu olarak sosyoloji ve sosyal antropoloji dalında yükseklisans derecesi aldı. Beş yıl boyunca uluslararası özel bir derginin editörlüğünü üstlenen Şahinsoy, daha sonra önde gelen bir stratejik iletişim danışmanlığı şirketinde editör olarak çalıştı. Şu an özel bir üniversitede kariyerine devam eden Melike Aslı Şahinsoy’un çeşitli sektör, edebiyat, müzik ve sinema dergilerinde de söyleşileri ve yazıları yer aldı. Varlık dergisi, Karakalem, Herşeye Karşın, Underground İstanbul, Stüdyo İmge, Marine & Commerce, Teknobilet, Sealife bu dergilerden bazılarıdır. Şahinsoy'un en son yayımlanan hikayesi ise "80'lerde Çocuk Olmak" isimli kitapla raflardaki yerini almıştır.


28 Kasım 2010 Pazar

Rock Yaşamı: Bir Tercih Meselesi- İstanbul'da Rock Kültürü




Basın Bülteni


Melike Aslı Şahinsoy’un ilk kitabı
“İstanbul’da Rock Kültürü, Yeraltından Yeryüzüne” Clinart Yayıncılık’tan çıktı

İstanbul’da rock
yeraltından yeryüzüne nasıl çıktı?

Rock Yaşamı: Bir Tercih Meselesi

"Hayatı seç. Mesleğini seç. Kariyerini seç… Çamaşır makinelerini seç, CD çalarları, elektrikli konserve açacaklarını… Arkadaşlarını seç. Kıyafetlerini, bavullarını… Yaşamı seçmemeyi seç. Başka bir şeyi seç... Geleceğini seç."
Hodge (Welsh, Irvine. Trainspotting, 1993)

Yaşam içerisinde birçok alternatif barındırır ve kendi yaşamımızı yaptığımız seçimler doğrultusunda biz yaratırız. Mesele seçim yapmaktır. Kıyafet stilimizi, dinlediğimiz müziği, arkadaşlarımızı, yemeğimizi seçeriz ve tüm bu seçimler toplum içerisinde durduğumuz yeri belirler.

İstanbul’da 1980’li yıllarda genç rocker’lar da protest içerikli seçimlerini yapmışlardı. Giyim kuşamları ve dinledikleri müzikle bütünleşen yaşam tarzlarıyla bir alt-kültür oluşturdular. 1990’lı yıllar boyunca devam eden bu alt-kültür, o yıllarda müzik dünyasına hakim olan pop patlamasının gürültüsü ve popülerliği altında kendine özgü bir yaşam olarak akıp gitti.

Fakat Türkiye’de bireyler doğal aidiyetleri nedeniyle olduğu gibi, kişisel tercihleri nedeniyle de her an başlarını belaya sokma tehlikesi yaşarlar. 1990’lı yılların sonunda medyanın gündemine oturan satanist cinayetleri ve intiharlar rocker’ların başlarına mikro ve makro ölçekte çoraplar örmeye başladı.

O yıllarda kopan gürültü ve satanist olarak isimlendirilip dışlanan gençlerin yaşadıkları acıların 2010 yılına geldiğimizde artık esamesi okunmuyor. O yılları yakından yaşayanların tuhaf da bulacakları bu yeni durumun nedeni, sosyolojik bir dönüşümde yatıyor. Her nasıl olduysa, 2000’li yıllar ile birlikte, sunduğu yaşam tarzı büyük bir merak konusu olan rock müzik, bu kez günümüzün hızla tüketilen bir popüler kültür malzemesi haline geldi.

Rock kültürü ve rock müzik üzerine yazılarıyla tanınan Melike Aslı Şahinsoy’un İstanbul’da rock kültürünün dönüşümü üzerine hazırladığı bilimsel araştırma kitaplaştırıldı. Clinart Yayıncılık tarafından yayımlanan kitapta, rock kültürü ile ilgili kuramsal bilgilerin yanı sıra rock kültürü açısından 1990’lı yıllar ile 2000’li yıllar arasındaki farklılıklar irdeleniyor. 1990’lı yıllar boyunca bir alt-kültür olarak dikkat çeken rock kültürü, 2000’li yıllarda gündeme gelen Satanist cinayetleri ile farklı bir süreç yaşamaya başladı. Kitapta bu dönemde bir alt-kültürün üyeleri olarak haksızlığa uğrayan rocker’ların tanıklığına da başvuruluyor.

“İstanbul’da Rock Kültürü, Yeraltından Yeryüzüne”, 2000’li yılların başından itibaren bir alt-kültür olmaktan çıkan rock kültürünün popüler kültür ile buluştuğunu ve 1990’lı yıllarda yaşanan pop patlamasına benzer popüler bir başarı kazandığını anlatıyor.

Kitabın kuramsal bölümlerinde rock kültürü ve “ötekilik” kavramının ilişkisi irdeleniyor. Alt-kültür kavramının da bu bağlamda incelendiği kitapta, İstanbul’daki rock kültürü, rock yaşamının bir tercih meselesi olarak insanların yaşamındaki anlamı, İstanbul’un bir metropol olarak bu tercihler için nasıl bir ortam sunduğu, 1990’lar, 2000’li yıllar, popülerleşmenin kanıtı olarak stil sahibi olma talepleri,  yeraltından yeryüzüne çıkan bu kültürün belli başlı tavır değişiklikleri kitapta ele alınan önemli konular arasında.

Rock gruplarının listesi

“İstanbul’da Rock Kültürü, Yeraltından Yeryüzüne” kitabının arka kısmında, kitabın ele aldığı dönemde öne çıkan bazı rock gruplarının isimleri liste halinde yer alıyor. Bu listeyi yazar kişisel gözlemleri ve kaynaklarına dayanarak hazırlamış.
Uzun yıllardır özellikle kentli gençlik açısından önemli bir yaşam tarzı seçeneği olarak dikkat çeken Türkiye’deki rock kültürü hakkında çok az sayıda bilimsel araştırma olduğu göz önünde bulundurulursa, kültürel çalışmalar alanında akademik bir boşluğu dolduran bu kitabın mutlaka edinilmesi ve kütüphanelerde bulundurulması gerekiyor.


Kitaptan bir bölüm:

“İstanbul’da 1990’lar, rock müziğin alt-kültür statüsünü daha da besleyen pop kültürünün hakimiyeti altındaydı. Her ne kadar farklı alt dallara ayrılarak büyümeye başlamış olsa da, rock müziğin kamusal olarak ihmal edilmesi ve görmezden gelinmesi,  belli bir stile sahip olan gruplaşmaların oluşması, bu grupların birlikte zaman geçirebilecekleri mekânların ortaya çıkması ve yasal olmayan fanzinlerle bilgi paylaşımına yol açması bir nevi bu alt-kültürün oluşmasına izin verdi. 1990’lar trajik bir satanist olayıyla kapandı ve bunun sonuçları insanların rock müzikten şüphe duymalarına ama aynı zamanda da bu müziği merak etmelerine yol açtı. Medya bu olaylarla kendi gündemlerini öyle meşgul etti ki, bu da rock müziğin yeraltından yeryüzüne çıkmasına neden oldu.”


Editöre Not:

KİMDİR
Melike Aslı Şahinsoy

1982 yılında Balıkesir’de dünyaya gelen Melike Aslı Şahinsoy, 2004 yılında Marmara Üniversitesi İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Ardından Budapeşte’de Central European University’de burslu olarak sosyoloji ve sosyal antropoloji dalında yükseklisans derecesi aldı. Beş yıl boyunca uluslararası özel bir derginin editörlüğünü üstlenen Şahinsoy, daha sonra önde gelen bir stratejik iletişim danışmanlığı şirketinde editör olarak çalıştı. Şu an özel bir üniversitede kariyerine devam eden Melike Aslı Şahinsoy’un çeşitli sektör, edebiyat, müzik ve sinema dergilerinde de söyleşileri ve yazıları yer aldı. Varlık dergisi, Karakalem, Herşeye Karşın, Underground İstanbul, Stüdyo İmge, Marine & Commerce, Teknobilet, Sealife bu dergilerden bazılarıdır. Şahinsoy'un en son yayımlanan hikayesi ise "80'lerde Çocuk Olmak" isimli kitapla raflardaki yerini almıştır.


23 Kasım 2010 Salı

BUSH, JAY LENO'daydı!!!

Dün Jay Leno'da Bush'u izledim. Politik hayatındaki yanlış kararları, tüm dünyayı çıkmaza sürüklediği saçma siyasi yaklaşımlarından bağımsız olarak izledim.

Eski Amerikan Başkanı en son 2000 yılında konuğu olduğu Jay Leno'nun koltuğunda oldukça rahat oturmuş, 10 yıl boyunca kendisiyle neredeyse en fazla dalga geçmiş adamla gayet samimi gülüp eğleniyordu. Hatta, Jay Leno'nun "10 yıl boyunca bana malzeme sağladığınız için çok teşekkürler" demesine dahi içtenlikle gülmeyi başarmasından dolayı kendisine sempati bile duymamı sağladı. Belki de yeni çıkardığı kitabını doğru şekilde "promote" etmek için geçerli bir yol diye düşünenler olabilir. Ama zaten buna ihtiyacı olduğunu da çok sanmıyorum, ne de olsa onu başkan seçen "kalabalık", Bush'un yazdığı kitabı da sorgusuz sualsiz alacaktır.

Benim hakikaten de tek dikkatimi çeken, o espriye açık, rahat tavırlarıyla, kendiyle dalga geçebilen nadir bir başkan olması oldu. Takdir etmedim değil... Ne de olsa biz hayatımızda ve Türk siyasetinde kendisiyle dalga geçilmesine izin veren, yeri geldiğinde alkolikliğinden, yeri geldiğinde aptalca dans etmesinden gülerek bahsedebilecek bir başbakan veya cumhurbaşkanı göremeyeceğiz. Ne de olsa biz iktidardaki hükümet üstü kapalı sözlerle 18-19 yaşındaki öğrenciler tarafından eleştirildiğinde dahi onları yaka paça hapse gönderebilen bir ülkeyiz. Düşüncelerini yüksek sesle dile getiren oldu mu sesini sonuna kadar kısan bir ülkeyiz.

Bush'u hiç sevmem. Aldığı hiçbir siyasi kararı desteklemem. Amerikacı, Amerikancı bir tip hiç değilimdir. Ama gel gör ki, "freedom of speech" olayı bu ülkede hakikaten var. evet, insan hakları da var...ama tabii kendi vatandaşları için... Jay Leno konuşuyor....yıllardır konuşuyor.... ve o uzun çenesiyle baya da para kazanıyor. Dünyanın en çok izlenen talk showunu yapıyor bu adam. Amerikan Başkanlarını ağırlıyor. Bu zamana kadar hangi başbakanımız bizim talk showlara katıldı? Bizimkiler haklarında çıkan karikatürlere bile tahammül edemiyor. Ülkede ne konuşma özgürlüğü ne de mizah anlayışı var.

Bu anlamda Jay Leno'ya konuk olan; Obama'nın ve Bush'un dansları karşılaştırıldığında, kendi dansı hakkında, "Hindistan'a sıtma hastalığı hakkında farkındalık yaratmak için gitmiştim. Orada dans ettiğimde ise herkes sıtmanın ne demek olduğunu anladı", şeklinde konuşarak dansının berbat olduğuyla ilgili esprili bir şekilde dalga geçen, yıllarca alkolizmle nasıl savaştığını anlatan, ailesinden çocuklarından bolca bahsederek iyi aile babası imajı çizen, lakaplarından bahseden ve "bazı konuşmalarımda keşke daha az patavatsız olsaydım" diye itiraflarda bulunan "farklı" bir Bush vardı karşımızda.

Bush'un sıtma dansı... (Getty Images'den alıntıdır)


Garipsedim, sempati duydum, böyle de bir yanı varmış dedim, keşke bizde de bu kadar rahat olabilseler dedim, e be adam politikalarında da keşke daha rahat davransaydın da milleti kasmasaydın dedim, dedim de dedim.

Ama dediğim gibi politik kısmını düşünmeden izledim... sadece bir insan ve eski bir başkan olarak... bu kadar espri kaldırabilmesi hakikaten hoşuma gitti.

programdan bazı görüntüler için:

http://punchbowlblog.com/2010/11/19/george-bush-on-jay-leno/
http://www.nbc.com/the-tonight-show/

5 Kasım 2010 Cuma

80'lerde Çocuk Olmak" Cumhuriyet Gazetesindeydi!

80'lerde Çocuk Olmak" kitap oldu

İnternette 10. yılı geride bırakan, aynı zamanda genç yazarların eserlerini yayımlayan Yitik Ülke, yakın tarihimizin ve internetin en büyük fenomenlerini kapsayan "80'lerde Çocuk Olmak" kitabını 2006'da yine kendi adıyla kurduğu Yitik Ülke Yayınları'nca yayımladı.

Cumhuriyet Haber Portalı

İstanbul- Sitenin ve yayınevinin kurucu editörü yazar-şair Kadir Aydemirtarafından hazırlanan "80'lerde Çocuk Olmak" kitabı şimdiden geniş bir okur kitlesinin ilgisini çekmiş gözüküyor. 89 yazarın bir araya geldiği kitapta, 80'li yılların yaşam tarzı, kültürü, alışkanlıkları, modası ve o yıllarda geçmiş olan çocukluk hatıraları ayrıntılarıyla, neşeli bir dille anlatılıyor. Kitabın arka kapağında okura şöyle sesleniliyor:

"Bu sadece bir kitap mı? Hayır! Bu kitap, canlı bir şey! Yaşayan tarihin ta kendisi! Dikkatle, özenle okuyun...

80’lerde Çocuk Olmak, hem bir kitap ismi, hem de bir kuşağın en büyük özlemlerini, yaşanmışlıklarını içinde barındıran yolculuğun özel ve güzel adı. Bu kitapta bir araya gelmiş 90 kadar yazar var. 1980’lerde çocuktu onlar... Hepsi aynı kuşaktan… Sayfalarda gizlenen anılarda herkes kendinden bir şeyler buluyor. Fazıl Say’dan Gürgen Öz’e, Eylül Duru’dan Bülent Çolak’a, Onur Behramoğlu’ndan Erdem Aksakal’a, Göksel Bekmezci’den Ahmet Büke’ye, Barış Müstecaplıoğlu’ndan Yiğit Değer Bengi’ye dek, adları buraya sığmayacak onlarca yazar ve sanatçı bu kitap için çocukluklarını, anılarını, aşklarını, oynadıkları oyunları, 1980 darbesinin kendilerinde ve ailelerinde bıraktıkları kara tortuyu, yüzlerce ayrıntıyı bazen bir çocuk, bazen bir yetişkin gözüyle kaleme aldı. Yaklaşık üç yıllık bir çalışma sonucu doğan 80’lerde Çocuk Olmak kitabı, her kuşağın el kitabı olacak nitelikte. Dönemin pembe dizileri, ünlü oyuncuları, en çok izlenen çizgi filmleri, mahalle abileri, sokak kavgaları ve oynanan unutulmaz oyunlar, atari salonları, fırlamalıklar ve ergenliğe geçiş hikâyeleri, birbirimizle konuşurmuş gibi doğal bir şekilde anlatılıyor. Evet, bizler büyüyoruz ama çocukluğumuz ve yaşanmışlıklar orada öylece duruyor. Yolculuğumuza siz de katılın...

Kitabımızı 80’lerin aydın insanlarına, halk kahramanlarına, üniversite gençliğine ve 80’lerde doğup kaybettiğimiz tüm çocuklara ithaf ediyoruz.

Kadir Aydemir’in yayına hazırladığı bu kitap ayrıca anlamlı bir doğum günü hediyesi. 80’ler çocuklarının hiç yaşlanmadığının, hep çocuk kalacağımızın bir ispatı... Bu yıl, Türkiye sanal âleminin en eski ve köklü şiir-edebiyat sitelerinden Yitik Ülke’nin (www.yitikulke.com) 10. yaşını kutlarken, bu kitapla, anılarına sahip çıkan herkesin de doğum gününü kutluyoruz.

Bu toplum belleksiz değil! Bizler de unutmadık ve yazdık!

Yaşasın 80’lerde çocuk olmak!"

“80’lerde Çocuk Olmak” kitabında yazılarıyla yer alan yazarlar şöyle: Yeşim Ağaoğlu, Onur Akbudak, Alper Akdeniz, Erdem Aksakal, Neyran Savaşman Akyıldız, Çiğdem Aldatmaz, Figen Alkaç, Sema Aslan, Hürcan Âşık, Mustafa Atapay, Kadir Aydemir, Eda Aytekin, Nil Esra Başaran, Ezgi Başkır, Suat Başkır, Barış Behramoğlu, Onur Behramoğlu, Göksel Bekmezci, Sinem Bengi, Yiğit Değer Bengi, Ersan Bengisu, Hasip Bingöl, Ahmet Büke, Elmira Cancan, Gökçenur Ç., Şebnem Çağlayan, Tunca Çaylant, Kader Çekerek, Serdar Çekinmez, Murad Çobanoğlu, Bülent Çolak, Elçin Demiröz, Özge Ç. Denizci, Ömer Faruk Dizdar, Eylül Duru, Galip Dursun, Sine Ergün, Azim Raşit Ersoy, Elif Savaş Felsen, İdil Giray, Pınar Gözpınar, Nilay Sağ Gülalp, Eda Günay, Koray Günyaşar, Yasemin Gürkan, Sanem Güven, Nefin Huvaj, Aydın İleri, Necla İret, Deniz Yalım Kadıoğlu, Gülay Kalkan, Bekir Arslan Kopuz, Ulaş Kurugüllü, Ahmet Küçükkayalı, Ece Erdoğuş Levi, Barış Müstecaplıoğlu, Engin Neşeli, Pınar Nurhan, Pelin Onay, Esra Ovalı, Yaprak Öz, Gürgen Öz, Şahin Özbay, Özlem Özyurt, Hatice Topal Özçoban, Nilüfer Özgeren, Sedef Özkan, Erol Özyiğit, Murat Prosciler, Tomris Sakman, Fazıl Say, Hakan Sim, Güray Süngü, Melih Süsleyen, Müjgan Şahinoğlu, Melike Aslı Şahinsoy, Ümit Şener, Seda Tansuker, Filiz Tanya, Erkut Tokman, Alper Turgut, Murat Türkücüoğlu, Serkan Türk, Papyon Tayfun Türkkan, Ferhat Uludere, Gül Yaşartürk, Özlem Yıldız, Hande Yöremen, Zeynep Zişan ve Güncem Topçu. Kitaba Punto Dağıtım kanalıyla tüm kitabevlerinden ve yurtiçi yurtdışı online kitap satışı yapan www.pandora.com.tr kitap sitesinden ulaşılabilir.
 
28 Ekim 2010

20 Ekim 2010 Çarşamba

"Istanbul'da Rock Kulturu: Yeraltindan Yeryuzune" Cok Yakinda!!!!


"Istanbul'da Rock Kulturu: Yeraltindan Yeryuzune" Cok Yakinda!!!! 

Sonunda sayili gunler gecti ve nihayet yuzduk yuzduk kuyruguna geldik. "Ilk" sadece bana ait olan kitabim nihayet cikiyor. Haftaya bir aksilik olmadigi takdirde basilmis olacak. 

Arastirmamda emegi gecen herkese tesekkurler..

Ilgililere duyurulur..:)


"Rock Culture in Istanbul: Underground to the Surface" To Be Published Next Week!!!

Hey everyone,

Days went by and finally we came to end.  My first book to be published next week.

Thanks to everyone who were a part of this and helped me in the researching process. 


18 Ekim 2010 Pazartesi

80'lerde ÇOCUK OLMAK KİTAPÇILARDA!


"80'lerde Çocuk Olmak" kitabı 3-10 Kasım arasında Punto Dağıtım kanalıyla tüm kitabevlerinde!


Kapak ve basın metnimizi Facebook'ta, Twitter'ınızda, web sitenizde-blogunuzda ve mail yolu ile arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz! 

Geri sayım başladı :) 

Kitabımız ilk olarak TÜYAP'ta okur karşısına çıkacak, ayrıntlı bilgi www.yitikulke.com 'da

***

"80'lerde Çocuk Olmak" kitabının kapak arkası ve basın tanıtım metni şöyle:

Bu sadece bir kitap mı? Hayır! Bu kitap, canlı bir şey! Yaşayan tarihin ta kendisi! Dikkatle, özenle okuyun...

80’lerde Çocuk Olmak, hem bir kitap ismi, hem de bir kuşağın en büyük özlemlerini, yaşanmışlıklarını içinde barındıran yolculuğun özel ve güzel adı. Bu kitapta bir araya gelmiş 90 kadar yazar var. 1980’lerde çocuktu onlar... Hepsi aynı kuşaktan… Sayfalarda gizlenen anılarda herkes kendinden bir şeyler buluyor. Fazıl Say’dan Gürgen Öz’e, Eylül Duru’dan Bülent Çolak’a, Onur Behramoğlu’ndan Erdem Aksakal’a, Göksel Bekmezci’den Ahmet Büke’ye, Barış Müstecaplıoğlu’ndan Yiğit Değer Bengi’ye dek, adları buraya sığmayacak onlarca yazar ve sanatçı bu kitap için çocukluklarını, anılarını, aşklarını, oynadıkları oyunları, 1980 darbesinin kendilerinde ve ailelerinde bıraktıkları kara tortuyu, yüzlerce ayrıntıyı bazen bir çocuk, bazen bir yetişkin gözüyle kaleme aldı. Yaklaşık üç yıllık bir çalışma sonucu doğan 80’lerde Çocuk Olmak kitabı, her kuşağın el kitabı olacak nitelikte. Dönemin pembe dizileri, ünlü oyuncuları, en çok izlenen çizgi filmleri, mahalle abileri, sokak kavgaları ve oynanan unutulmaz oyunlar, atari salonları, fırlamalıklar ve ergenliğe geçiş hikâyeleri, birbirimizle konuşurmuş gibi doğal bir şekilde anlatılıyor. Evet, bizler büyüyoruz ama çocukluğumuz ve yaşanmışlıklar orada öylece duruyor. Yolculuğumuza siz de katılın...

Kitabımızı 80’lerin aydın insanlarına, halk kahramanlarına, üniversite gençliğine ve 80’lerde doğup kaybettiğimiz tüm çocuklara ithaf ediyoruz. 

Kadir Aydemir’in yayına hazırladığı bu kitap ayrıca anlamlı bir doğum günü hediyesi. 80’ler çocuklarının hiç yaşlanmadığının, hep çocuk kalacağımızın bir ispatı... Bu yıl, Türkiye sanal âleminin en eski ve köklü şiir-edebiyat sitelerinden Yitik Ülke’nin (www.yitikulke.com) 10. yaşını kutlarken, bu kitapla, anılarına sahip çıkan herkesin de doğum gününü kutluyoruz.

Bu toplum belleksiz değil! Bizler de unutmadık ve yazdık!

Yaşasın 80’lerde çocuk olmak!

“80’lerde Çocuk Olmak” kitabında yazılarıyla, anı ve anlatılarıyla yer alan 80’lerin çocukları:

Yeşim Ağaoğlu, Onur Akbudak, Alper Akdeniz, Erdem Aksakal, Neyran Savaşman Akyıldız, Çiğdem Aldatmaz, Figen Alkaç, Sema Aslan, Hürcan Âşık, Mustafa Atapay, Kadir Aydemir, Eda Aytekin, Nil Esra Başaran, Ezgi Başkır, Suat Başkır, Barış Behramoğlu, Onur Behramoğlu, Göksel Bekmezci, Sinem Bengi, Yiğit Değer Bengi, Ersan Bengisu, Hasip Bingöl, Ahmet Büke, Elmira Cancan, Gökçenur Ç., Şebnem Çağlayan, Tunca Çaylant, Kader Çekerek, Serdar Çekinmez, Murad Çobanoğlu, Bülent Çolak, Elçin Demiröz, Özge Ç. Denizci, Ömer Faruk Dizdar, Eylül Duru, Galip Dursun, Sine Ergün, Azim Raşit Ersoy, Elif Savaş Felsen, İdil Giray, Pınar Gözpınar, Nilay Sağ Gülalp, Eda Günay, Koray Günyaşar, Yasemin Gürkan, Sanem Güven, Nefin Huvaj, Aydın İleri, Necla İret, Deniz Yalım Kadıoğlu, Gülay Kalkan, Bekir Arslan Kopuz, Ulaş Kurugüllü, Ahmet Küçükkayalı, Ece Erdoğuş Levi, Barış Müstecaplıoğlu, Engin Neşeli, Pınar Nurhan, Pelin Onay, Esra Ovalı, Yaprak Öz, Gürgen Öz, Şahin Özbay, Özlem Özyurt, Hatice Topal Özçoban, Nilüfer Özgeren, Sedef Özkan, Erol Özyiğit, Murat Prosciler, Tomris Sakman, Fazıl Say, Hakan Sim, Güray Süngü, Melih Süsleyen, Müjgan Şah, Melike Aslı Şahinsoy, Ümit Şener, Seda Tansuker, Filiz Tanya, Erkut Tokman, Alper Turgut, Murat Türkücüoğlu, Serkan Türk, Papyon Tayfun Türkkan, Ferhat Uludere, Gül Yaşartürk, Özlem Yıldız, Hande Yöremen, Zeynep Zişan ve Güncem Topçu.

Kapak tasarımı Savaş Çekiç ustamıza aittir...

17 Ekim 2010 Pazar

80'lerde Çocuk Olmak Tüm Kitapçılarda!


"Oh Girls Wanna Have Fun" adlı öykümle ben de buradayım:) Bekleriz..

****
80’lerde Çocuk Olmak, hem bir kitap ismi, hem de bir kuşağın en büyük özlemlerini, yaşanmışlıklarını içinde barındıran yolculuğun özel ve güzel adı. Bu kitapta bir araya gelmiş 90 kadar yazar var. 1980’lerde çocuktu onlar... Hepsi aynı kuşaktan… Sayfalarda gizlenen anılarda herkes kendinden bir şeyler buluyor. Fazıl Say’dan Gürgen Öz’e, Eylül Duru’dan Bülent Çolak’a, Onur Behramoğlu’ndan Erdem Aksakal’a, Göksel Bekmezci’den Ahmet Büke’ye, Barış Müstecaplıoğlu’ndan Yiğit Değer Bengi’ye dek, adları buraya sığmayacak onlarca yazar ve sanatçı bu kitap için çocukluklarını, anılarını, aşklarını, oynadıkları oyunları, 1980 darbesinin kendilerinde ve ailelerinde bıraktıkları kara tortuyu, yüzlerce ayrıntıyı bazen bir çocuk, bazen bir yetişkin gözüyle kaleme aldı. Yaklaşık üç yıllık bir çalışma sonucu doğan 80’lerde Çocuk Olmak kitabı, her kuşağın el kitabı olacak nitelikte. Dönemin pembe dizileri, ünlü oyuncuları, en çok izlenen çizgi filmleri, mahalle abileri, sokak kavgaları ve oynanan unutulmaz oyunlar, atari salonları, fırlamalıklar ve ergenliğe geçiş hikâyeleri, birbirimizle konuşurmuş gibi doğal bir şekilde anlatılıyor. Evet, bizler büyüyoruz ama çocukluğumuz ve yaşanmışlıklar orada öylece duruyor. Yolculuğumuza siz de katılın...

Kitabımızı 80’lerin aydın insanlarına, halk kahramanlarına, üniversite gençliğine ve 80’lerde doğup kaybettiğimiz tüm çocuklara ithaf ediyoruz. 

Kadir Aydemir’in yayına hazırladığı bu kitap ayrıca anlamlı bir doğum günü hediyesi. 80’ler çocuklarının hiç yaşlanmadığının, hep çocuk kalacağımızın bir ispatı... Bu yıl, Türkiye sanal âleminin en eski ve köklü şiir-edebiyat sitelerinden Yitik Ülke’nin(www.yitikulke.com) 10. yaşını kutlarken, bu kitapla, anılarına sahip çıkan herkesin de doğum gününü kutluyoruz.

Bu toplum belleksiz değil! Bizler de unutmadık ve yazdık!

Yaşasın 80’lerde çocuk olmak!

“80’lerde Çocuk Olmak” kitabında yazılarıyla, anı ve anlatılarıyla yer alan 80’lerin çocukları:


Yeşim Ağaoğlu, Onur Akbudak, Alper Akdeniz, Erdem Aksakal, Neyran Savaşman Akyıldız, Çiğdem Aldatmaz, Figen Alkaç, Sema Aslan, Hürcan Âşık, Mustafa Atapay, Kadir Aydemir, Eda Aytekin, Nil Esra Başaran, Ezgi Başkır, Suat Başkır, Barış Behramoğlu, Onur Behramoğlu, Göksel Bekmezci, Sinem Bengi, Yiğit Değer Bengi, Ersan Bengisu, Hasip Bingöl, Ahmet Büke, Elmira Cancan, Gökçenur Ç., Şebnem Çağlayan, Tunca Çaylant, Kader Çekerek, Serdar Çekinmez, Murad Çobanoğlu, Bülent Çolak, Elçin Demiröz, Özge Ç. Denizci, Ömer Faruk Dizdar, Eylül Duru, Galip Dursun, Sine Ergün, Azim Raşit Ersoy, Elif Savaş Felsen, İdil Giray, Pınar Gözpınar, Nilay Sağ Gülalp, Eda Günay, Koray Günyaşar, Yasemin Gürkan, Sanem Güven, Nefin Huvaj, Aydın İleri, Necla İret, Deniz Yalım Kadıoğlu, Gülay Kalkan, Bekir Arslan Kopuz, Ulaş Kurugüllü, Ahmet Küçükkayalı, Ece Erdoğuş Levi, Barış Müstecaplıoğlu, Engin Neşeli, Pınar Nurhan, Pelin Onay, Esra Ovalı, Yaprak Öz, Gürgen Öz, Şahin Özbay, Özlem Özyurt, Hatice Topal Özçoban, Nilüfer Özgeren, Sedef Özkan, Erol Özyiğit, Murat Prosciler, Tomris Sakman, Fazıl Say, Hakan Sim, Güray Süngü, Melih Süsleyen, Müjgan Şah, Melike Aslı Şahinsoy, Ümit Şener, Seda Tansuker, Filiz Tanya, Erkut Tokman, Alper Turgut, Murat Türkücüoğlu, Serkan Türk, Papyon Tayfun Türkkan, Ferhat Uludere, Gül Yaşartürk, Özlem Yıldız, Hande Yöremen, Zeynep Zişan ve Güncem Topçu.

20 Eylül 2010 Pazartesi

CROSSDRESSER The Hall'da...



Chantal Poupaud'un yönettiği 2009 yapımı CROSSDRESSER 24-25 Eylül 2010 Cuma ve Cumartesi günleri The Hall'da gösterimde olacak. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında Taksim The Hall'da ücretsiz olarak gösterilecek olan belgeselde filmin yönetmeni ve Lolita adlı sanatçısı da yer alacak. 


Özellikle Türkiye'de sadece seks işçisi olarak görülen travestilerin özellikle yoğun bulunduğu Küçük Bayram Sokak'ta gösterilecek olan film, toplum tarafından kolaylıkla "öteki"leştirilen ve 3. cins olarak atfedilen travestileri anlamamız için, yaşamlarına daha yakından bakıp tabularımızı ve önyargılı yaklaşımlarımızı gözden geçirmemiz için bir fırsat sunuyor. 


Fransa'da yaşayan 4 travestinin hayatından kesitler izleyeceğimiz film, eminim Türkiye'de yaşayan travestilerin deneyimledikleri yanında daha yüzeysel kalacak ama toplumun geri kalan kısmına "normal" olarak adlandırdıkları kendilerini sorgulamalarına yardımcı olacaktır.


Cuma ve Cts The Hall'da görüşmek dileğiyle,

24 Ağustos 2010 Salı

I'LL SLEEP WHEN I'M DEAD

There's so much to do, there's plenty on the farm.
I'll sleep when I'm dead.
Saturday night I like to raise a little harm.
I'll sleep when I'm dead.
I'm drinking heartbreak motor oil and Bombay gin.
I'll sleep when I'm dead.
Straight from the bottle, twisted again.
I'll sleep when I'm dead.
Well, I take this medicine as prescribed.
I'll sleep when I'm dead.
It doesn't matter if I get a little tired.
I'll sleep when I'm dead.
I've got a .38 Special up on the shelf
I'll sleep when I'm dead.
If I start acting stupid I'll shot myself.
Then sleep when I'm dead.
There's so much to do, there's plenty on the farm.
I'll sleep when I'm dead.
Saturday night I like to raise a little harm.
I'll sleep when I'm dead.

By WARREN ZEVON

****

2003 yapımı, başrolünü Clive Owen'ın oynadığı, Jonathan Rhys Meyers'ın da kardeş rolünü kaptığı "I'll Sleep When I'm Dead" fragmanı için linki tıklayın...

http://www.imdb.com/video/screenplay/vi1402011929/


VELVET GOLDMINE'dan inciler...



"'Meaning is not in things but in between them'-Norman Brown"


"What's true about music is true about life,that beauty reveals everything because it expresses nothing."

"I needn't mention how essential dreaming is to the character of the rock star."

"The secret of becoming a star is knowing how to behave like one."

"The first duty in life is to assume a pose. What the second duty is, no one has yet found out."

"It doesn't really matter what a man does with his life. All that really matters in the end is the legend that grows up around him."

"Man is least himself when he talks in his own person, give him a mask and he'll tell you the truth."

"Why? Because rock n roll's a prostitute it should be tarted up! Performed! The music is the mask, while I, in my chiffon and taffeta well, varda the message."


                                     

                                                                  "Times, places, people. They're all speeding up. So to cope with this evolutionary paranoia strange people are chosen who through their art can move progress more quickly."





                                                                 "Make a wish and see yourself, on-stage, inside out! A tangle of garlands in your hair. Of course you are pleasantly surprised."
                                                                           

 "To save your wild, wild lives To ne'er your fans embitter To cease your  sad demise Tonight we toast."

  "Ha! Nothing makes one so vain as being told one is a sinner!"

  "It's funny how beautiful people are when they're walking out the door.

                                                                          


                           "Every great century that produces art is, so far, an artificial century, and the work that seems the most natural and simple of its time is always the result of the most self-conscious effort."

"Quite soon we actually plan to take over the world!"  


19 Ağustos 2010 Perşembe

BİLMEK, DÜŞÜNCE İLE DENEYİMİN SONUCUDUR...

"Ben bilirim"cilere ithaf edilir...* (alıntıdır)


Hikayeye göre, bir Alman, bir İtalyan, bir Fransız ve bir İngiliz aralarında köpeğe hardal yedirmek konusunda iddiaya tutuşurlar.

Alman önceliği alır, hardalı topak yapar ve köpeğin ensesinden tutarak zorla ağzına tıkar... Hayvanın ağzı yandığı için hardalı yemez ve çıkarır...

İtalyan hemen atılır, öyle olmaz der ve hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halinde bölerek, köpeğe yedirmeğe çalışırsa da, hayvanın ağzı gene yandığından o da başaramaz...

Fransız da, konuya kendi açısından yaklaşarak, hardalı önce sulandırıp, sos olarak köpeğe yedirmek için uğraşırsa da, bu uygulama ile de bir sonuç alamaz...

Sıra İngilize geldiğinde, İngiliz, önce köpeği okşayarak yanına çeker, sırtını sıvazlar, sonra, hardalı topak yaparak hayvanın poposuna yapıştırır. Köpek ardı yandıkça başlar hardalı yani arkasını yalamaya, kısaca, canı yandıkça yalar, yandıkça yalar ve sonuçta yalaya yalaya hardalı bitirir..... . .

Akıllı ülkeler, hedef ülkeleri istedikleri çizgide tutabilmek için onlara hardalı öyle yedirirler ki, o ülkeler neyi yediklerinin (?) farkına vardıklarında iş işten çoktan geçmiş olur!

22 Temmuz 2010 Perşembe

Altay öktem'in kaleminden Karakalem yazarlarına ithafen

ilk gün..ekibin bir kısmı... ilk kısmı:)


Karakalem... devam etseydi bu Kasım'da 3. yaşını kutlayacaktık... Orada aylar hatta 2 sene önce yazdığım yazıların yansımalarını hala alıyorum... Güzel bir deneyim, eşsiz bir dergiydi Karakalem... Madalyonun öbür yüzüydü Karakalem... İyi işler yaptık, hep birlikte... Burdan bir kez daha teşekkür etmek isterim dergide emeği geçen, kalem oynatan, yürek koyan, yoldaş olan herkese...

cheers!
melikeaslı...

Altay öktem'in kaleminden Karakalem yazarlarına 1. yıl anısına ithafen...

Macera, Altay Öktem’in Yüxexes dergisinin içinde, dört sayfalık, sadece okurlardan gelen şiirleri ve kısa metinleri yayınladığı bir bölüm hazırlamasıyla başladı. Bir zamanlar Hey dergisinde İlhan İrem’in yaptı gibi… Ama bir yıl içinde Karakalem adlı minik bölüm kabuğuna sığmadı, taştı. Hayatı, sanatı, edebiyatı, müziği, çizgiromanı, sinemayı, velhasıl her bir şeyi başka bir gözle gören, başka bir zevkle takip eden ve durmadan üreten insanların sayısı sandığımızdan da çokmuş meğer. Güven Erkin Erkal start verdi, Altay Öktem kolları sıvadı, Melike Aslı, Zeynep, Kaan, Suat, geçen yıl kaybettiğimiz, sevgili dostumuz Metin Demirhan, tiyatro çalışmaları yüzünden Karakalem’in ilk birkaç sayısından sonra, bir süreliğine yazılarına ara veren Özge Öztürk, derken daha birçok kişi, dört elle sarıldı Karakalem’e. Üç ayda bir yayınlanacak mevsimlik bir dergi planlayıp ilk sayının tarih bölümüne de Sonbahar 2007 yazmıştık. İlk sayı üç ayda değil, on beş günde tükenince, bu böyle olmayacak dedik, Karakalem’i aylık bir dergi olarak yayınlamaya karar verdik. Zaten o arada Merve, Rafet, Veysel, Sandi, Handan, Sibel, Mahir… Hepsi de çekmişti kalemlerini kınından… Sonra, adlarını buraya sığdırmanın mümkün olmadığı kadar kalabalık bir yazar kadrosu oluştu Karakalem’de…

Böyle böyle 1 yılı geride bıraktık. Yüxexes’teki sayfaları da sayınca; aslında 2 yılı!

Derken beklenmedik gelişmeler oldu, karakalem Rock Art Yayıncılık bünyesinden ayrıldı. Kasım, Aralık 2008’de yayınına ara vermek zorunda kaldı… Şimdi başka bir oluşumun içinde, hayata yeniden ve yine tam ortasından katılmak üzere Karakalem. Ocak 2009’da fünyeyi çekti, Şubat 2009’un ilk günlerinde elinizi –belki ruhunuzu da- kapkaraya boyamak için hazır.

Karakalem Kasım ayında yayınlanabilseydi eğer, “1 Yaşındayız; Aslında 2” adlı bir yazıyla küçük çaplı bir kutlama gerçekleştirecekti sayfalarının arasında. Olmadı!

Aşağıda, derginin mutfağında yer alan, Karakalem’le yatıp Karakalem’le kalkanların sadece bir kısmı var. Çünkü, hepimiz herkesin bir kısmıyız zaten. Devamı Kasım 2009’da… “Karakalem 2 yaşında, Aslında 3” diyebileceğimiz bir anda, yine karşınızda…


Güven Erkin Erkal

Uyurken bile koşuşturabilme yeteneğine sahip tek canlı. Aynı anda hem Bostancı'da, hem Bağcılar'da, hem yanımızda olduğuna çok rastlanmıştır. Bir çeşit yoktan var edici. Rock müziğin posası kalsa, ondan bir efsane çıkarabilecek tek adam. Türünün tek yayıncısı, tek DJ’si, tek programcısı. Şimdi buradaydı...

Mehmet Turgut

Fotoğraf makinesiyle dünya baştan aşağı değiştirilebilir mi? Sonuçta, iyi kötü bir makine işte! Göz... Ardındaki göz! Koyu kıvamlı dâhi. On saniyede insanı çıplak bırakabilen, ruhunun kalıbını çıkartabilen bir sarraf. Ruh avcısı. Fotoğraf çekmiyor aslında; insanın ardındakini öne çıkartıyor. Dünya diyorum, sahiden değişiyor. Deklanşöre dokunan bir parmakla!


Deniz Durukan

Kayaya çarpınca sevinen insanların şiirini yazıyor. Dağılan hayatları tek dizede toparlıyor, bir tek mermiyle yüz kişiyi vurabiliyor silahı. Siyah giyinen "iyiler"in kaydını tutuyor, incelikle geçiriyor tarihe. Önünde herkesin ruhunu boşalttığı bir röportaj ustası. Herkes zorla değil, özellikle konuşmak istiyor; kendini çıplaklaştırıyor karşısında. Dil çözme üstadı. Kontrol Kulesi'nden tüm rock gruplarına sihirli sözcükler saçıyor.


Zeynep Çolakoğlu


Karanlıklar prensesi. Siyahın egemenliğini dünyaya taşıyan bir çeşit Demon. Büyülü gözleri hep uzağı görüyor. Tuhaf bir tılsım taşıyor ruhunda; Kuzey'in buzullarından incelikle yontulmuş. Black metalin ve mitolojinin fantastik savaşçısı.


Kaan Koç

Doğuştan şair. Sadece şiirlerinde değil, müzikle, edebiyatla, sinemayla ilgili her alanda sözcüklere at koşturuyor. Yazdığı hiçbir sözcük düşmüyor eyerden. Düşse de kırılmıyor. Kıvrılıp başka bir şeye dönüşüyor. Yaşarken çekingen ama yazarken kamçısını ustaca kullanıyor.



Melike Aslı Şahinsoy

Hiç kimse bu kadar güzel gülemez! Hiç kimse kalemini dünyanın ekseni etrafında bu kadar hızlı döndüremez. Sevdiği yönetmenleri, sevdiği grupları, sevdiği yazarları yakaladığı bir mıknatısı var. Hepsini kendinle yüzleştiriyor. Üslup ustası.


Rafet Arslan

Kirli ara sokakların kibar stüasyonisti. Hem yazılı hem çizili (duvar yazısı mesela) metinleri elindeki sihirli değnekle yöneten bir orkestra şefi. Sokağı seven insan olabilir ama sokağın sevdiği insan nadirdir. Sadece gerçeküstücü değil; varlığıyla gerçeküstü.


Altay Öktem

Hiç kimseyi özleyecek kadar çok sevmiyor kendini. Hepsi bu.


Veysel Çolak

Hem müzisyen, hem yazar, hem kaçık. Hayat zincirinden boşanmış gibi dökülüyor kucağına. Kucağı hep açık. Fırtına gibi giriyor aramıza, fırtına gibi kayboluyor. Bol bir neşe bırakıp ardında.


Handan Ateş

İki sözcüğün arasındaki en sertleşmiş mesafeyi eliyle koymuş gibi bulur. Erken façalanmış ve bacakları hep açık bir üslubun tamircisi.


Sandi

Aykırı hayatların fenomeni. İçindeki patlamaların da, punk'lamaların da ardı arkası kesilmiyor. Evlere, sokaklara, dükkânlara, kasabalara, kentlere, sur diplerine, hatta trenlere bile sığamıyor. Nedensizce kompartımanlardan atlıyor Ama yaralanmıyor. Bedenini bilmem, ruhu yaralanmıyor.


Sabri Kaliç

Şeytan’ın Türkçe konuştuğunun canlı kanıtı. Akıl almaz filmlerin yönetmeni. Tek kareden film yapabilen ama tek kelime etmeden duramayan ters dâhi.


Sibel Torunoğlu

Travesti Pinokyo'ların, ruhunda gezdirdiği koğuş arkadaşlarının eşsiz dostu, kendi içinde kıvranan sözcüklere tılsım taşıyan bir ermiş. Şizofreninin bir dilden öte üst-dil olduğunun habercisi. Sözcükleri uçuşturmayan, aksine, uçuşan sözcükleri yakalamayı beceren usta bir anlatıcı.


Mahir Karayazı

Kara'ya ve yazı'ya duyduğu sevdadan ötürü soyadına veda eden, şiirinin ritmine bendir sesi katabilen dil sihirbazı. Aynı bünyede hem konuşkan yalvaç, hem suskun ermiş edası taşıyabilecek kadar coşkulu ve yorgun. Ney gibi.


Çağlar Can Cengiz

Kısa metraj filmlere uzun uzun bakabilecek kadar keskin gözleri var. Sessiz ama asla sedasız değil. Kıvrımlı yollarda dümdüz yürüme ustası. İşin tuhafı, tökezlemiyor da!


Suat Başkır

Hem kalem erbabı, hem hayatı parmağında oynatacak kadar haylaz. Her yazısından sonra, okuyanı, hangi kalemle yazdın, ne tür bir mürekkep bu dedirten bir düzyazı sihirbazı. İlkçağ filozoflarından milenyumun sapkınlarına kadar herkesi yatağında toplayan sıra dışı bir nehir. Bir yanı Beat’i, bir yanı Satan kilisesini, bir yanı yeraltını, bir yanı Sokrates'i hallaç pamuğu gibi savurup duruyor. Tuhaf bir esinti, kallavi bir fırtına!


Kübra Gedikli

Görünüşü narin, ruhu kodu mu oturtacak kadar sert! Sözcükleri tokada çeviren bir büyücü. Hayatın ve aşkın hem kanlı hem kırgın yanlarını aynı potada eriten öfkeli bir abide. Sürüklediği taşı seven taşkın bir sel.


Pelin Aybay

Sessizliği bir gürültü gibi kullanmayı becerebilen ender insanlardan. Melek kanatlı kuzgun. Ya da yarasa kanatlı melek. İkisi de olabilir, hiçbiri de. Yazar olduğu kesin ama. İyi yazar.


Metin Demirhan


Ölüm hiç kimseye yakışmaz. Ama metin'in üstünde durduğu kadar da hiç kimsenin üstünde eğreti durmaz. Karakalem'in ilk sayısındaki ilk yazısını, Türk Sineması'ndaki Tehlikeli Kadınlar'ı göremedi. Daha ilk gösteriminde kült mertebesine erişecek olan Baltam Gelecek Kellen Gidecek de yarım kaldı. Aslında yazılar filmler değil sadece, biz yarım kaldık.


Sesil Sar

Bakışını bir manifesto gibi kullanan sıkılgan peri. Kalemine ilham veren minik canlılarla düşüp kalktığından şüpheleniyoruz. Gün ışığını ve karanlığı aynı kutuya sığdırabilecek kadar Pandora.


Halil Gökhan

Düşüncesi kendinden hızlı ilerleyen ve hiçbir durakta durmayı beceremediği için sürekli ineceği yeri yanlışlıkla geçen bir hız ermişi. Asası var. Yeni konularda yeni fikirler geliştirmekten günübirlik aşkları kaçırdığı da oluyor bazen. Yok ya, olmuyor aslında. Çünkü asası var.


Tuba Tezcan

Sanırım sarışın. Ve çoğul bir durgunluk var duruşunda. Kırılgan ve yırtıcı. Her şeye aynı anda hâkim olmaktan kaynaklanan bir alçakgönüllülük ve güven! Aynı anda ayrı bir ikilem gibi ama değil. O da değil.

HER ŞEYE KARŞIN YİNE HER ŞEYE RAĞMEN ÇIKTI....


SAYI 15
İÇİNDEKİLER

Kemal Burkay/ makale / Aptallık İnsana Özgüdür / 4
Hande Dipligüneş / kutlama / Karşın’ın Bir Bebeği Oldu / 7
Gülten Akın / şiir / Kim Neyi / 9
Yelda Karataş/ şiir / İncir Sütü / 10
Yaşar Kemal /öykü /Arı / 11
Nilgün Aras / şiir / Gong / 15
Cezmi Ersöz / mektup / Sen Beni Ayağı Kırık Bir Atı Sever Gibi Sevdin / 16
Kadri Karahan / söyleşi-şiir / Aşkta Herkes Bir Gün Kendi İhtilalini Yapacaktır:
EMRE KALCI / 22
Muhtar Körükçü / öykü / Kahramanlar / 30
Zeliha Köse / şiir / Gidiş / 34
Cevdet Yılmaz / şiir / Kadınım / 35
Melike Aslı Şahinsoy / sinema / Bir Beden; Yüzlerce Karakter: JOHNNY DEPP / 36
Işılay Ural / şiir / … / 41
Kemal Gündüzalp / şiir / Bir Güz Masalı / 42
Utku Erişik / bellek / Akıl Küpü Maşallah / 44
Aynur Uluç / şiir / Aynanın Sırrı / 50
Barbaros Uzunöner / taşlama / Kazan Götlü Yarim / 51
Necla Aytuna / kitap-yorum / Thomas Bernhard: Bir Vazgeçiş: “Mahzen” / 53
Ozan Deniz Sarıtop / şiir / Rivayet / 55
Müslüm Danaoğlu / şiir / Ben Darağacında Aşk / 56
Asuman Portakal / öykü / Elda’nın Hüznü / 57
Murat Dağ / şiir / Teğet / 60
Yasemin Demircioğlu-Hurşit Adıyaman / söyleşi-sanat felsefesi / Mutluluğunuzu Terapistten Alamazsınız: MEHMET KASIM ÖZGEN / 61
Ayten Suvak / eleştiri / Akademisyen Kadınlar / 73
Serdar Şahinkaya / muhtelif muhabbet / Bir Salkım Sultaniye Üzümü ve Gece Çağrışımları / 76
Zühtü Kayalı / öyküsel / Kum ve Çakıl / 78
Mehmet Söğüt / öykü / Mariyya / 80
Candan Selman / şiir / Senli Benli / 84
Suna Gizem Türkmen / şiir / Tarif / 85
Mürselin Kurt / öykü / Çık Aradan / 86
Avram Ventura / düşün / Yalnızlık Üşütür İnsanı / 88
Mehmet Özçataloğlu / etkinlik-izlenim / Barışa Güvercin Uçuranlar / 90
Sedef Kandemir / şiir / Bu Yüzden – Aşk’a Hüzün / 91
Hava Köseoğlu / şiir / Mahur Gecede Bir Hüzzam İstanbul / 92
Senem Zeynep Uysal / günce / İkiyüzyetmişinci dün / 94

VE
BİR GARİP KLASİK: “YAPRAK” (15)

"Villie Valo böyle anlatılır işte"---


hislerinize tercüman olabildiysem sevindim:)
cheers!

http://www.himturkiye.com/forum/showthread.php?tid=4112&pid=98530#pid98530

8 Haziran 2010 Salı

28 biterken...

dışarısı kapkara... ağır bir yağmur.. tam da melankolik ruhumun çektiği doğumgünü:) uzun zamandır böyle kutlamamıştım..şaştım doğrusu..:)

7 Mayıs 2010 Cuma

BİZ İNELİM DE ÖLEN ÖLSÜN...

nasıl bir ülkede yaşadığımıza gün geçtikçe anlam verememeye başlıyorum...daha doğrusu nasıl insanlar haline geldiğimize...

sabah beşiktaş-ortaköy otobüsünde yaşadığımız bir olay bence sadece bir utanç tablosu..ve utandığımız bu tablolar karşısında nasıl da tepkisiz kalabildiğimizin veya basiretimizin bağlandığının bir göstergesi...

sabah 8.15 kadıköy-beşiktaş vapurundan inenler bilir ki, hemen beşiktaş merkezden geçen DT1 Ortaköy'e giden en yoğun otobüstür. Her sabah bir itiş kakış caddenin üzerine boylu boyunca dizilip trafiği çıkmaza sokan insanlar bu otobüse sığışmaya çalışır. Oysa şimdi hava ne de güzeldir acil işi olmayan kişiler beşiktaş-ortaköy arasındaki güzelim yolu yürüyedebilir...ama herkesin işi acildir... herkesin işi en acildir...ve herkes birbirinden daha da bencildir... kimse ne birbirine yer verir, ne sıra...zaten sıra yoktur otobüs kapısında... her sabah yaşanan bir arbede vardır...

bu sabah da her sabah gibi başlamıştı... ancak her gün gibi bitmeyebilirdi... birilerinin canı çok yanabilir, bir eve ateş düşebilirdi... ve olaya şahit olan otobüs insanları, bir daha aynı kişiler olamayabilirdi...

pembe gömlekli, sarı yandan ayrılmış saçları briyantinli,belli ki çok sinirli-hayata kızgın- yerini bulamamış, aidiyet duygusundan yoksun genç, vahşice bağırmaya başladı başka bir genç adama. O ise spor giyimli, kendi halinde ve oldukça kibar şoförden rica etti kapıyı kapamasını... Şoför dinlemedi, yolcu almalıyım dedi, pembe gömlekli genç küfürleri savururken ve belindeki silaha doğru elini atarken...kibar genç bağırdı polis çağırın diye... kimseden ses çıkmadı... arkada sıkışan bizler seslendik kapıyı kapayıp yoluna devam etmesi için şöföre...ancak nafile... o genci içeri almamasını söyledik ama yine nafile... hangi akla hizmet aralarında çocukların da bulunduğu ve herkesin tabiri caizse kıçkıça durduğu otobüs kalabalığının içine, aldı yine beli silahlı, eli silahlı, aklı silahlı, pembe gömlekli genci... kimliğini bulamamış, kendini ispatlamaya hazır genci...

oysa her sabahki gibi herkesin birden otobüse binmeye çalışmasıydı olan... kibar genç, pembe gömlekli gencin ayağına basmış biraz iterek ondan önce binmişti otobüse... o içeride, diğeri dışarıdaydı... belki de hep dışarıdaydı ve bunun hesabıydı sormak istediği... ortalığı inletti beni nasıl bırakırsınız dışarıda diye... kibar çocuğa atılan yumruk, onun eliyle omzundan bir itiş olarak geri dönmüştü dışarıdakine...elini silahına attı ve doğrulttu... sadece iki adam tuttu aşağıda onu.... herkes olayı izlerken silah oraya buraya savruldu. Tetikte olan parmak herhangi birinin pamuk ipliğine bağlı olan hayatını çok rahat söndürebilirdi...ve gitmemekte direnen şoför kapıyı kapadı bastı gaza...

bu 10 dakika boyunca herkes birbirine söylendi, kimse gidip olaya müdahele etmedi...kimse polisi aramadı... şoför gaza basıp gitmedi... kimse olayı sorgulamadı... "sen ne yaptığını sanıyorsun burası dağ başı mı" demedi kimse... kimse ama kimse kılını kıpırdatmadı... 10 dk böyle bir olay için oldukça uzun bir zaman, yaşadığımız yaşamlar içinse çok kıymetli bir zamandı... kısacık yaşamlarımızda o 10 dakikanın aslında ne kadar önemi vardı... kimse bunu bilemedi...anlamadı...

kimse ama kimse sorgulamadı... herkes işine geç kalmanın peşindeydi... aklımda "şoför bey gitmeyeceksen, inelim biz de işe geç kalmayalım" diyenler kaldı... biz inelim ölen ölsün...

biz inelim de ölen ölsün...

24 Mart 2010 Çarşamba

EARTH HOUR İÇİN GERİ SAYIYORUZ!

WWF – Doğal Hayatı Koruma Vakfı tarafından tüm dünyada küresel iklim değişikliği konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan “Dünya Saati” (Earth Hour) kampanyası bu sene 100'den fazla ülkede 1 milyar insana ulaşmayı hedefliyor.

Türkiye olarak, 27 Mart 2010 Cumartesi günü 20:30-21:30 saatleri arasında gerçekleştirilecek olan “Earth Hour” a aynı gün ve saatte ışıklarımızı kapatarak destek veriyoruz.

Siz de yüzyılın en büyük küresel hareketine katılarak değişimi yaratanlardan biri olun: IŞIKLARINIZI KAPATIN!

20 Ocak 2010 Çarşamba

OH GIRLS WANNA HAVE FUN!


..........................
1980’lerin dominant müzik janrı bizim ülkemizde pop olarak ortaya çıkmıştı ne de olsa. Kız erkekle tanışır, havada aşk kokusu vardır veya gençlik temaları kullanılır. Asi “teenager” ebeveynlerden kopma yolundadır. Modern Talking konuşur Türkiye’de fazlasıyla, Laura Branigan, Sandra, Boy George, Michael Jackson, Madonna, George Michael, Falco, Visage… gibi isimler de takiptedir. Oysa öte tarafta İngiltere ve Batı Avrupa Sex Pistols’ın “Anarchy in the UK” ve “God Save The Queen”i ile sarsılır, kalıpları yıkarak Punk rockın ve çengelli iğnenin hayatımıza girmesini sağlar. The Clash, The Police ve Ramones gibi grupların da önemli punk rock grupları arasında olduğu bu dönemde punk müzik, bizim ülkemize pek uğramaz maalesef. Ama çocuk ruhlarımız asi! pop şarkıları ve TV’de dönen Türk filmi furyasıyla oldukça mutludur. Vahşi kılınan punk o dönemde sınırlarımızdan geçememiştir.
.............

Çok yakında yazının tamami somut olarak elimizde olacak:)) Kadir hadi elini çabuk tut...:)

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...